YENİ EKLENENLER

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 1923-1940 Arası

YGS-LYS Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 1923-1940 Arası

Konu Anlatımı
Soru Çözümleri
Testleri
...






KONU ANLATIMI

ALTERNATİF-2
TÜRK EDEBİYATI (1923-1940)
Milli Mücadele zaferle sona ermiştir. Yapılan devrimlerle Türk ulusu, çağa yetişme çabası içine girer. Türk Edebiyatı'nda hiçbir olay, Kurtuluş Savaşı kadar geniş yankılar uyandıran eserlere konu olmamıştır. Anadolu ve Anadolu insanı, Türk düşüncesinin ve edebiyatının ilgi odağı olmaya başlar. Sanatçılarımız Anadolu'ya yönelir. Cumhuriyetin ilk yıllarında genç sanatçılar "Memleketçilik" adını verdikleri sanat anlayışında birleşmiştir. Anadolu kültürü, yeni oluşumların. amaçların ve değerlerin filizlenmesiyle başlayan yeni bir edebiyatın kaynağı olur.


Mektepten memlekete diye adlandırılan ilkeleri şu şekilde özetleyebiliriz: "Edebiyatı İstanbul dışına çıkarmak; halkımızın ve tarihimizin gerçeklerini yansıtmak; yazı dili yerine konuşma dilinin zenginliği ve doğallığını kullanmak; milli edebiyatımızın geleneğinden yararlanarak cumhuriyet yönetiminin ilkelerini benimsemek." Anadolu'ya açılan sanatçılarımız Anadolu kültürünün etkisiyle çeşitli duyguları (sevinç. umut. korku, nefret gibi) dile getirirler.
1923'ten 1940'a kadar devam eden bu dönemde şair ve yazarları, eğilimleri ile eserlerinin biçimlerine ve içeriklerine göre dört gruba ayırarak ele alabiliriz:
I. Daha çok Cumhuriyet öncesiyle ilgilenen, o dönemin çevresini ve insanlarını ele alan sanatçılar. Bunlardan bazıları, Cumhuriyet öncesi dönemi özlemle yansıtırlar: Abdülhak Şinasi Hisar, Yahya Kemal Bayatlı... Bazıları ise geçmişle ilgili gözlemler ve anılar ile kişi ve olayları anlatmayı sürdürürler: Ercüment Ekrem Talu. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halil Nihat Boztepe, Osman Cemal Kaygılı, Mithat Cemal Kuntay vb. Bunları birbirlerine yaklaştıran yeni edebiyat anlayışına ayak uyduramayışlarıdır.
2. Dışa dönük bakışlarıyla toplumsal sorunlara eğilen yazar ve şairler: Bu gruptakiler ise geçmişten çok, yaşadıkları zamanı işlerler. Özellikle de toplumla ilgili sorunlara, gerçeklere, olaylara ilgi gösterirler. Gerçekçilik akımına daha yakındırlar. Memduh Şevket Esendal, Sadri Ertem, Mahmut Yesari, Sabahattin Ali, İlhami Bekir, Vedat Nedim Tor, Bekir Sıtkı Kunt vb.
3. 1923-1940 yılları arasında eser vermiş sanatçılar, geçmişten ve toplumdan çok kendileriyle ilgilenmeyi tercih ederler. Geçmişe ve topluma bireysel ilişki, bireysel yaşantı gözüyle bakarlar. Ayrıca, sadece aşk ve macera romanları yazan, çoğunlukla da kişisel yaşantıları yansıtan, kahramanlarını sosyal ve toplumsal çevrenin gerçeklerinden uzak tutan Muazzez Tahsin Berkant, Kerime Nadir, Mükerrem Kamil Su, Esat Mahmut Karakurt, Cahit Uçuk, Feride Celal vb. gibi yazarlar, aşk romanları yazarak önemli sayılabilecek bir okur kitlesi edinirler. Piyasa romanları adı da verilse, edebiyat tarihi açısından kalıcılığı olmasa da bu romanlar, halka okuma sevgisi ve alışkanlığı cezalandırması bakımından oldukça önemlidir.
4. 1923-1940 yılları arasında eser vermiş sanatçılar, bireylerin durumlarından çok, birey aracılığıyla toplumun gerçeklerini, özlemlerini yansıtırlar, özellikle Anadolu'yu sevme, onu tanıtma ve kalkındırma yolunda çaba harcamışlardır. Memleketçiler adıyla bilinen isimler de şunlardır: Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, Halide Nusret Zorlutuna, Aka Gündüz, Ahmet Kutsi Tecer, Necmettin Halil Onan vb.
Bu dönemde hececi şiirde yeni duyarlıkların ve söyleyiş biçimlerinin arandığı görülür. Serbest şiire, toplumsal konulara yöneliş de bu dönemdedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmen kurulmasından sonra, toplumumuza yeni bir anlayış egemen olmaya başlamıştır. Cumhuriyetin getirdiği bu anlayış ve çalışmalar, kendine özgü bir edebiyatın doğmasına da neden olmuştur. Bu dönem edebiyatının ortak nitelikleri şunlardır:
1. Edebiyatımıza büyük kent insanının dışında. Anadolu insanının hayatı da konu olarak girmiştir. Bu dönemin eserlerinde halk, millet, memleket ve çağdaş uygarlık kavramlarıyla ilgili çeşitli düşünceler oldukça geniş yer tutar. Sanatçıların çoğu. Anadolu coğrafyasını insanıyla bir bütün olarak ele almış; Anadolu'nun doğal güzelliklerini, folklorunu ve sosyal hayatını edebi eserlere yansıtmışlardır.
2. Büyük ölçüde halk edebiyatından yararlanılmıştır Aruz ölçüsünden çok hece ölçüsü kullanılmaya başlanmıştır.
3. Edebiyatımıza. yapmış olduğumuz savaşların etkisinden dolayı kahramanlık ruhu egemen olmuştur.
4. Atatürk, Atatürkçülük ve Türk tarihiyle ilgili konular ağırlık kazanmıştır.
5. Cumhuriyet dönemi yazarlarının eserlerinde açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Öz Türkçecilik adıyla yapılan çalışmalar edebiyat çevrelerince benimsenmemiştir.
ŞİİR
1923-1940 yılları arasında çağdaş Türk şiirinin temeli atılmıştır denilebilir. Sanatçılar, Tan¬zimat, Servet-i Fünun ve Milli Edebiyat Akımı'nın kazandırdığı birikimlerden sonra Cumhuriyet döneminin başlangıç yıllarında yeni arayışlara yönelirler. Bütün yenileşme dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de üç kaynak önemlidir. Bunlar, batı şiiri, Divan şiiri ve halk şiiridir.
Batı şiiri, şairlik yeteneği güçlü, bilgi ve kültür olarak da oldukça zengin birikime sahip olan Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim tarafından getirilir.
Divan şiiri, Tanzimatla birlikte dışlanmaya çalışılmışsa da daima başvurulan kaynak ol¬muştur. Bazıları şekil ve ölçü, bazıları da duygu derinliği açısından Divan şiirinden vazgeçeme¬mişlerdir.
Cumhuriyet şiiri, başlangıç yıllarında en çok halk şiirine yönelmiştir. Daha sonraki yıllarda bu kaynaktan uzaklaşılmışsa da bir türlü tam olarak vazgeçilemediği görülür. Mehmet Emin, Ali Canip, Ziya Gökalp ile gündeme getirilen ve hızla kabul gören hece, milli ölçü olarak, bu dönemde de güçlü taraftarlar bulur. İlk örnekleri Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek verirler.
Daha sonra Faruk Nafiz Çamlıbel ile Halit Fahri Ozansoy onlara katılır. "Beş Hececiler" denilen bu şairlere başkaları da katılır. 1928'de "Yedi Meş'ale" dergisi etrafında toplananlar şiire yenilik ve canlılık getirmek amacındadırlar. Hece ölçüsü ile şiirler yazarlar, ancak çok kısa bir süre (beş ay) içinde beli bir alt yapıya sahip olmadıklarından dağılırlar. 1930'dan sonra Ömer Bedrettin, Behçet Kemal, Kemalettin Kamu hece ölçüsüne katkıda bulunanlardır. Hece ölçüsüyle eser verenler 1940'tan sonra daha da azalmıştır.
Fransız sembolistlerden etkilenen Ahmet Haşim saf şiiri (öz şiir) savunur. Hem sembolist¬leri, hem parnasçıları tanıyan Yahya Kemal de öz şiire yönelir. Öz şiirciler "sanat, sanat içindir" anlayışına bağlı kalırlar. Yedi Meş'aleciler cumhuriyet şiirinde ilk "sanat, sanat içindir" diyen grup olarak ortaya çıkarlar. Bu şairler: Muammer Lütfı, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır. Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret ve Ziya Osman Saba'dır.
Ali Mümtaz Erolat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Fazı! Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek de kişiliklerinden gelen özellikleriyle söz konusu eğilime katkıda bulunurlar.
Cumhuriyet Dönemi'nde, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim dışında şairlerin hece ölçüsünü kullandığı görülür; halk şiirinin hece ölçüsünü ve nazım şekillerini örnek alarak eser verme anlayışı Rıza Tevfik'le başlar. Halk şairleri gibi yazma eğilimi 1935'ten sonra güçlenir. Ceyhun Atıf Kansu, Ahmet Kutsi Tecer. Orhan Saik Gökyay, Sabahattin Ali, Zeki Ömer Defne, İbrahim Zeki Burdurlu, Behçet Kemal Çağlar vb. halk şiiri vo1ıında eserler verirler.
Hece ve aruz ölçüsüne karşı çıkıp, serbest nazma yönelenler toplumcu anlayışa sahip olanlardır. Ercüment Behzat ve İlhami Bekir serbestçilerin öncüleri olarak 1920-1930 yılları arasında eserlerini yayımlarlar. 1930'dan sonra Hasan İzzeddin Dinamo, Mümtaz Zeki Taşkın. Fethi Giray. Ömer Faruk Toprak genellikle yenilikçi. halkçı eğilimde olan dergilerde vatan sevgisi. yaşama sevinci. kardeşlik ve özgürlük özlemi gibi konuları işlerler. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntıları da ele alırlar.
Bu dönemde, çeşitli yönlerden ayrılıklar gösteren sanatçıların değişmeyen ortak özellik şairlerin büyük bir çoğunluğunun sade bir dil kullanmayı tercih etmeleri ve şiirlerini hece ölçüsüyle yazmalarıdır. Şekil ve içerik olarak halk şiirini. konu olarak Anadolu insanını ve coğrafyasını ele alırlar. Bunların yanı sıra milli duygular. mitoloji. mistik duygular ve Atatürk işlenen başlıca konulardır.
Yedi Meşaleciler: Anadolucu ya da memleketçi edebiyat 1930'lu yıllara kadar egemenliği sürdürdü. Bu şiire ilk tepki. çıkardıkları ortak kitabın adından (Yedi Meşale-1928) ötürü edebiyat tarihine Yedi Meşaleciler olarak geçen topluluktan geldi. 1930'lara gelinirken yeni bir edebiyat çığın ile karşılaşılır. Milli Edebiyatçılar'ın gerçekçilikten uzak. duygusal memleketçilerine bir tepkidir bu.
Edebiyat tarihimize Yedi Meşaleciler adıyla anılan, topluluk şu isimlerden oluşmuştur: Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba Yaşar Nabi Nayır Muammer Lütfi Vasfi Mahir Kocatürk Cevdet Kudret Aksal Kenan Hulusi Koray
Topluluğun Amacı: Ortak bir kitap çıkararak tıkanan Türk şiirini yeni ufuklara açmaktır. Çıkardıkları Yedi Meşale (1928) adlı ortak kitabın önsözünde bunu şöyle belirtmişler: "Yazımızda ne dünün mızmız ve soluk hislerini, ne son zamanların renksiz ve dar Ayşe-Fatma terennümünü bulacaksınız. Biz her şeyden önce duygularımızı başkalarının manevi yardımına muhtaç kalmadan ifade etmeye çalıştık. "
Ama tıpkı Edebiyat-ı Cedide'ye karşı çıkıp Edebiyat-ı Cedide'nin kanatlarına sığınan Fecr-i Ati'ciler gibi Yedi Meşaleciler de Yusuf Ziya Ortaç'ın meşale dergisine sığındılar.
"Canlılık, samimiyet ve sürekli yenilik" sözleri ile özetledikleri girişimleri, temelde bu üç ilkeden de yoksundur. Öncelikle biçimde bir yenilik getirmediler. Hece ölçüsünden yola çıktılar. Özde ise "Verlaine" ve özellikle "Baudelaire" gibi Fransız şairlerini örnek aldılar. Sekiz sayı çıktıktan sonra kapanan Meşale dergisi bu grubun sonu oldu.
Bu grubun sanatçılarından Ziya Osman Saba şiirde çalışmalarını sürdürdü; diğerleri edebiyatın değişik alanlarına kaydılar.
Hececi şiirde asıl aşama Yedi Hececiler'in dışında kalan Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Necip Fazıl Kısakürek gibi şairlerce gerçekleştirilmiştir.
Serbest Şiire Geçiş: Türk şiir geleneğinin, Türkçe'nin güzelliklerini çeşitli yönleriyle kucaklayan, hem Divan şiirinden hem Halk şiirinden etkilenen şair, şiirde yeni bir oluşumun (serbest şiir) güçlü temsilcilerindendir. Şiirleriyle çoğu şairimizi etkilemiştir.

ROMAN VE ÖYKÜ
1923- 1940 yılları arasında roman ve öykü dalında Ürün veren yazarlara bakıldığında, bunların çoğunluğunun, "önceki dönemlerden bu döneme geçen yazarlar" olduğu görülür. Bu yazarların kimi, Cumhuriyet döneminde de kendi döneminin sanat anlayışını sürdürmüşler. Milli Edebiyat döneminde adlarını duyuran yazarlardan bazıları da olgun Ürünlerini Cumhuriyet döneminde vermişlerdir. Bu nedenle onları Cumhuriyet döneminin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirebiliriz.
Doğu-Batı ikileminin, bireysel sorunların ve yer yer ruh çözümcülüğünün bu dönemde edebiyatta -sıkça- kendini gösterdiğine tanık oluyoruz. Kimi yapıtlarda ise öyküleme. betimleme ve çözümlemelerin bir arada verildiğini görüyoruz.
Cumhuriyet dönemi romanlarını incelediğimizde, ilk yılların roman yazarları olarak adları geçenlerden Yakup Kadri ve Halide Edip. öykülerini Cumhuriyet öncesi yıllarda yayınlamışlardır. Bu iki yazarımızla birlikte değerlendirdiğimiz Reşat Nuri Güntekin. Cumhuriyet döneminde dört öykü kitabı yayımlamıştır. Öncelikle -Reşat Nuri Güntekin olmak üzere- bu üç yazarımız bilinçli olarak "köye ve Anadolu'ya" açılmışlardır. Özellikle 1930'dan sonra -romana nazaran- gelişmenin öykü yönünde olduğu görülmektedir.
Cumhuriyetin ilk kuşak edebiyatında -önemle- göz ardı edilemeyecek bir nokta var: Özellikle 1925 yılından sonra "Takrir-i Sükün Kanunu" ile özgürlüklerin kısıtlanması. edebiyatı da olumsuz yönde etkilemiştir. Bu etkileniş sonucunda duygusal, acıklı olaylar üzerine kurulmuş, rastlantılarla gelişen, zengin-yoksul, iyi-kötü gibi kalıplaşmış konulara yer veren yapıtlar oluşturulmuştur.
Sosyal konular giderek ağırlık kazanırken bireysel konulara ilgi azalmıştır. Bu dönemde, Anadolu'daki sosyal sorunlar cumhuriyetin ilanıyla başlayan toplumsal değişimler, batılılaşma, köy ve kasaba yaşamı, Türk tarihi ve bireylerin psikolojik bunalımları işlenen başlıca konulardır. Bütün bu konular gerçekçi bir anlayışla ele alınmıştır. Romantik duyarlılıkla ele alınan konular önemli yer tutmaz. Şiirde olduğu gibi hikaye ve romanda da sade bir dil ve açık bir anlatım kullanılır.
Yeni bir tür olarak roman ve hikaye, edebiyatımıza Tanzimat'tan sonra girmiştir. Cumhuriyet döneminin yazarları, belli bir gelişmeyi sağlamış olan hikaye ve romanı daha da geliştirmek için çabalamışlardır.
Bu dönemde roman türü gelişmesini sürdürürken, konular da bireysellikten, toplumsallığa doğru açılmaya başlandı. Toplumsal ve kültürel farklılaşmalar, ülke ve toplum sorunları dönemin en çok ele alınan konulan oldular.
Cumhuriyet dönemi roman yazarlarını, toplumdaki yapılanmaya bağlı olarak iki yönlü ince¬lemek doğrudur. Bazı yazarlar, Milli Edebiyat Akımı'nın etkisiyle halka yönelen bir anlayışla eserler verirler. Bazıları ise eski ve yeni çatışmasının yarattığı sorunları ele alarak ayrı bir çizgi izlerler.
Kurtuluş Savaşı, bu dönem romanlarında önemli bir yer tutar. Yakup Kadri, eserlerinde Türk toplumundaki kuşaklar arası değişimi işler. Reşat Nuri, toplumsal konuları ve aşkı ele alır. Halide Edip, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki kadının kimlik arayışını anlatır. Peyami Safa,ruhsal bunalımları, yanlış batılılaşma anlayışını romanlarında verir. Cumhuriyet öncesi yaşamı yansıtan romanlarıyla Abdülhak Şinasi ilgi çeker.
Toplumsal değişimin getirdiği koşulların bilincinde olan bazı yazarlar da eski-yeni çatışma¬sını ele alırlar. Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Ali, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Mithat Cemal Kuntay gibi yazarlar eserlerinde sosyal değişikliklere bağlı olarak eski ile yeninin bir tür karşılaştırmasını yaparlar.
Bu dönemde bireysel konulardan toplumsal konulara geçilmiştir. Bu bağlamda köy ve ka¬saba yaşamı, bu çevrelerin insanlarının çelişkileri, çıkmazları ele alınır. Tarihi konuların yanlış batılılaşma çabasının psikolojik bunalımların işlenmesine devam edilir.
Milli Edebiyat Akımı döneminde Ömer Seyfettin, Refik Halit, Memduh Şevket hikayeleriyle bu türün edebiyatımızdaki yerini sağlamlaştırırlar.
Kurtuluş Savaşı yıllarından sonra batı edebiyatından yapılan çeviriler, cumhuriyetin getirdiği sosyal değişimler, eğitim alanındaki gelişmeler, hızla artan bir okur kitlesi yaratır. Hikaye de şiir gibi, bu dönemde en çok kullanılan edebi türdür. Hikaye yazarları ülke ve toplum gerçeklerine eğilmeye başlar. Bu dönemde, özellikle küçük hikaye türü büyük gelişme gösterir. Hikayeler genellikle bir olaya dayandırılır."Serim, düğüm, çözüm" planına uygun ürünler verilir.
Yakup Kadri ve Halide Edip'in hikayeleri Cumhuriyetten önce yayımlanmıştır. Reşat Nuri'nin hikayeleri 1927- 1930 yılları arasında basılmıştır. Bu hikayelerde, realist anlayışa uygun insan-yer ilişkisini ele alan yaşanmış olaylar tercih edilir.
1925'ten sonra, Memduh Şevket döneminin klasik hikaye anlayışına pek uymayan bir anlatım tekniğiyle önemli bir isim haline gelir. Dönemin hikayelerinde kullanılan ortak dil, toplumun anla¬yabileceği sadeliktedir.
Bunlardan başka, 1923'ten sonra eserler veren hikayecilerimizden bazıları şunlardır: Selahattin Enis. Osman Cemal Kaygılı. Aka Gündüz. Ercüment Ekrem Talu. Kenan Hulisi Koray. Sadri Ertem. Nahit Sırrı. Bekir Sıtkı Kunt. Sabahattin Ali. Ümran Nazif Yiğitler. Samet Ağaoğlu. Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı). Sait Faik Abasıyanık vb.
Bu dönem roman ve hikayelerinde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Yazarların çoğu Anadolu'ya yönelmiş. Anadolu insanını ve coğrafyasını işlemişlerdir. Anadolu gerçeği, bütün yönleriyle ele alınmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kurtuluş Savaşı ve bu savaşın ortaya çıkardığı toplumsal gerçekler, Türk tarihi ve Atatürk ile ilgili konular öne çıkarılmıştır, insan psikolojisini ele alan eserler de bu dönemde önemli bir yer tutar.

Dönemin romanlarından seçmeler
Halide Edip ADIVAR: Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1926): Halide Edip'in roman yazarlığında yeni bir açılıştır. Bu romanlarda ulusal savaş yıllarında Anadolu'yu ve Anadolu'nun çeşitli sorunlarını işlemiştir. Sinekli Bakkal (1936) ve Tatarcık (1939): Birer töre romanıdırlar. Halide Edip asıl başarıya bu romanlarla ulaşmıştır. Kalp Ağrısı (I 924) ve Zeyno'nun Oğlu (1928): Birbirinin devamı olan bu iki roman. Diyarbakır'ı merkez alarak doğudaki isyanı yansıtıyorlar. Zorunlu olarak Diyarbakır'a gelen İstanbul sosyetesinin Anadolu'yu küçümseyişi de bu romanlarda işlenmiştir.
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU: Kiralık Konak (1922): Yayımlanış tarihine göre zaman bakımın¬dan oldukça geriye giden bir romandır. Bu roman Tanzimat'tan 1. Dünya Savaşı sonuna değin yetişen üç kuşağı gözden geçirmiştir. Kiralık Konak'la Osmanlı toplumunda, Batı'nın çeşitli etkileriyle, kuşaklar arasındaki duygu, düşünce ve dünya görüşü yönünden ortaya çıkan ayrılıkları, bu yüzden bir ailenin çöküşü anlatılmıştır. Nur Baba (1922): Bektaşi tekkelerindeki yaşayış ve tekkelerin bozulmaya başlayışı anlatılmıştır. Hüküm Gecesi (1927) Bu roman. IL. Meşrutiyet sonrası parti çekişmelerine dayandırılmıştır. Özellikle İttihat ve Terakki yönetimine karşı girişilen savaşım ve ünlü gazeteci Ahmet Samim'in öldürülüşü konu edilmiştir. Sodom ve Gomore (1928): Bu romanda, İstanbul'un kuşatılmış yılları konu alınmıştır. Romanda, kuşatıcı güçlerle işbirliği yapan ahlakça düşkün kişilerin çevresiyle: bu işbirliğinin yarattığı alçalmanın ancak Anadolu'daki direniş hareketinin sürdürülmesiyle yok olacağına inanan bir kişi karşılaştırılıyor. Yaban (I 932): Yakup Kadri'nin Anadolu'ya açılışının ürünüdür. Milli mücadele yıllarında. birdenbire Anadolu gerçeğiyle karşı karşıya gelen yazar, -Anadolu'yla hiç ilgilenmediği için- Türk aydınının suçlanışına tanıklığını anlatmıştır. Ankara (1934): Yaban'ın bir devamı olarak kabul edilen Ankara'da, Yaban'da ortaya konan kimi sorunların nasıl çözümlenebileceği anlatılmıştır. Bir Sürgün (1937): Tarihsel konu bakımından Hüküm Gecesi'ne temel olabilir. Bu eserde de II. Abdülhamit'in yarattığı aydın tipini, Osmanlı'nın son yıllarındaki çözülüş ve çöküşünü ele alır yazar, ayrımına vardığı tarihi gerçekleri de anlatımına katmıştır.
Reşat Nuri GÜNTEKİN: Çalıkuşu (1922): Birbirini seven iki gencin kavuşmakta güçlüklerle karşılaşması gibi geleneksel bir tema işlemiştir. Herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir dille yazılmış olması, bol serüvenle örülü bir anlatım tarzı geliştirmesi ve Anadolu'ya açılışın karşılaştırdığı toplumsal sorunlar yazarın ün kazanmasını sağlamış; yaygın bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. (Önce bir oyun olarak yazılmış olan Çalıkuşu, sahneye konulamayınca romana dönüştürülmüştür. Dudaktan Kalbe (1925) ve Akşam Güneşi (1926) adlı romanları da Çalıkuşu örneğinde olduğu gibi yazarın ilk döneminin duygusal romanlarıdır.

TİYATRO
Tiyatro. Cumhuriyet döneminde ayrı bir önem kazanmıştır. Bu dönemde tiyatro yılın bütün mevsimlerinde oynanmaya başlanır. Çocuk tiyatrosu çalışmaları başlatılır. Halk Evleri temsil kolları kurarlar. En önemlisi 1936'da Devlet Konservatuarı açılır. Devlet tiyatrolarının. Şehir tiyatrolarının ve özel tiyatroların sayısı hızla artar. Kadınlar sahnede daha çok rol almaya başlar. Yerli eserlerin sahneye konulması yaygınlaşır. Tiyatro seyircisinin sayısı artar. Tiyatro salonlarında erkek ve kadın seyircilerin bir arada bulunması çağdaş bir görünüm oluşturur. Cumhuriyet dönemi tiyatrosunun. esin kaynağı Kurtuluş Savaşı'yla büyük saygınlık kazanmış olan Anadolu insanıdır.
Tiyatro, yeni yeni oluşan siyasi, kültürel. ekonomik anlayışı, buna bağlı olarak ortaya çıkan değişiklikleri halka anlatmada başvurulan en etkili tür haline gelir. Halkı bu yönde eğitecek, he¬yecanlandıracak oyunlar yazılır. Yine bu dönemde eski Osmanlı kurumları eleştirilirken. komedi türÜ tercih edilir. Toplumsal değişimin birey üzerindeki etkisi ele alınır. Milli değerlerin yüceltmesi için Türk tarihinin en eski dönemlerini bile anlatan eserler verilir.
Töre komedisi, manzum dram, melodram ve müzikli oyun türlerinde eserler verilir. Çoğu adaptasyon türünde müzikli oyunlar, çeviri oyunların sayısı da hızla artar.
Roman ve hikayelerde ele alınıp ısrarla işlenen konular tiyatro türünün de konusu olur. Oyunlarda kullanılan dil oldukça doğal, kuvvetli, aynı zamanda sahneye oldukça uygundur. Sosyal ve psikolojik konuların yanı sıra köy ve kasaba konularına ağırlık verildiği görülür.
1923- 1940 yılları arasında tiyatro türüne katkıda bulunanlar şöyle sıralanabilir: Faruk Nafiz Çamlıbel, Mahmut Yesari. Necip Fazıl, Vedat Nedim Tör, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret vb. Özellikle 1930-1940 yılları arasında Vedat Nedim Tör, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Reşat Nuri Güntekin, Cevat Fehmi Başkut'un kimi oyunları kitlelerin beğenisi ile bütünleşti. Bu yazarlarımızın oyunları tiyatromuzun gelişme döneminin öncü yapıtları oldular.
1. Tiyatro eserlerinde sosyal ve psikolojik konuların yanında köy ve kasaba konularına da ağırlık verilmiştir.
2. Daha çok yerli oyunlar sahneye konulmuştur.
3. Oyunlarda kullanılan dil sahne tekniğine uygundur.
4. Çeviri ve adapte eserler edebiyatımıza kazandırılarak az da olsa sahnelenmiştir.
5. Tiyatro, bu dönemde ortaya çıkan sosyal değişimlerin halka ulaştırılmasında güçlü bir araç olarak kullanılmıştır.

EDEBİYAT TARİHİ
Cumhuriyet'ten sonra önem kazanan türlerden biri de edebiyat tarihidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında verilen eserler ders kitabı niteliğindeki yüzeysel çalışmalardır. Bu konuda ilk ciddi çalışmayı Mehmet Fuat Köprülü yapar.


1940 SONRASI TÜRK EDEBİYATI (YENİLİKÇİ TÜRK EDEBİYATI) (1940-1960)

İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı sıkıntıları. bütün dünya gibi Türk toplumu da yaşadı. Buna bağlı olarak bazı değerler duygu ve düşünceler de değişikliğe uğradı. Yapılan çalışmalar okuma - yazma oranını hızla arttırdı. Böylece genç kuşaklar dünyadaki siyası. edebi ve sanatsal gelişmeleri yakından izleyebildi. Edebiyatımız toplumsal olayları ve düşünce yaşamını daha geniş bir yelpaze içinde ele almaya başladı. Roman ve hikayede sosyal gerçekçiliğe ilgi arttı. Daha önceki anlayıştan farklı bir köy romancılığı ortaya çıktı. Şiirimiz. öz ve şekil yönünden köklü değişimler yaşamaya başladı.
Edebiyatımızdaki değişimlerin temelinde şair ve yazarların ülke sorunlarıyla yetişmesi gerçeği yatıyordu. Anadolu'da doğmuş. büyümüş. Cumhuriyet kurumlarında yeni bir anlayış içinde yetişmiş sanatçılar eserler vermeye başlamışlardır. Anadolu kendi yetiştirdiği şair ve yazarlar tarafından anlatılmaya çalışıldı. Bir bakıma Atatürk inkılaplarıyla atılan tohumlar meyveye dönüşmüştür.
1940'tan sonraki yazar ve şairler daha çok sosyal gerçekçilik akımına bağlı kaldıkları görülür. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin eserlerine yansıdı. Anadolu'nun köy ve şehirler sorunları roman ve hikayesinin konusu oldu. Sanatçılar sorunları ele alırlarken kendi siyasi görüşlerini eserlerine yansıtmaya başladılar. Eserlerin dil ve anlatımında büyük değişimler yaşandı. Dildeki özleşme özellikle 1950'li yıllardan sonra hız kazandı. Bu özleşme anlayışı, sanatçıları geniş kitlelerden uzaklaştırma noktasına kadar uzandı. Ancak bazı sanatçılar halk diliyle yazmayı sürdürdüler.
Roman ve hikaye yazarları çevrelerindeki yoksulluğu, geri kalmışlığı,köyden şehre göçü ve yarattığı sorunları, tarım ve sanayi ilişkilerini, gelir dağılımdaki dengesizlikleri eserlerinde sıkça işlediler.
Bu dönemin yazarları kalıcı ve güçlü gruplar oluşturamadılar. Özellikle 1940'tan sonra yazar ve şairlerin dünya görüşleri eserlerinin özünü oluşturmaya başladı. Doğaldır ki bu oluşumun dışında kalanlar da olmuştur.
Edebiyatımızın diğer edebi türlerinde de bu dönemde bir hareketlilik göze çarpar. Yaşamını sadece kalemiyle kazanan sanatçılar çoğalır ve yazarlık başlı başına bir uğraş haline gelir. Böylece oldukça canlı bir edebiyat ortamı doğar.
Bu dönemde, Türk Edebiyatında asıl gelişme şiir ve öyküde görülmüştür. Bu yıllar şiirde ve öyküde canlılık ve yenilik yıllarıdır. Bunun nedeni, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kurtuluş ve bağımsızlık coşkusu yaşamış. yeni bir toplum yaratma düşüncesi benimsemiş bir sanatçı kuşağının yetişmiş olmasıdır.
Bu dönemin en etkileyici olayı II. Dünya Savaşı'dır. Türkiye bu savaşa katılmamıştır ama savaşın etkileri toplum yapısında. özellikle ekonomide büyük ölçüde hissedilmiştir. Toplumdaki dengesiz gelişme. toplum yapısındaki farklılaşmanın belirginleşmesi Türk edebiyatın! ve edebiyatçılarını etkilemiştir. Her ne kadar kimi edebiyatçılar savaş kışkırtmacılığı yapmış: Almanya'yı destekleyici yayınlar ve açıklamalarda bulunmuş ise de: genel anlamda edebiyatta insan sevgisini. savaşın acımasızlığını ve barış özlemlerini dile getiren bir edebiyatçı kuşağını engelleyememiştir.
Bu dönemde şiirde hece ölçüsü bütünü ile aşılmış. tek amaç yenilik olmuştur. Öykü ve romanda ya "gerçekçilik" egemen sanat anlayışı olarak yerleşmiştir. Bu yıllar "yeni, yenilik" ya da "yeni nesil, genç nesil" gibi kavramların en çok konuşulduğu yıllar olmuştur. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de eski-yeni kavgası şiir çevresinde verilmiş, şiirde "yeni bir biçim" konusu tartışılmıştır. (Şiirde biçim, dil, üslup, yapı ve anlatım özelliklerinin tümüdür.)

1. Son dönemdeki eserlerin dili oldukça sadedir
2. Bu dönem eserlerinde sosyal ve siyasi konular ağırlıklı olarak alınmıştır.
3. Şiirde serbest nazım fazlaca kullanılmıştır. Ancak az da olsa Halk şiirinin ve Klasik Edebiyat'ın nazım şekillerini kullananlar da olmuştur.
4. Şiirde anlam ön plana çıkmıştır.
5. Bilinçaltı metafizik düşünceler, memleket sevgisi, mitoloji, aşk, sevgi.ölüm. sosyal çalkantılar, bireysel bunalımlar bu dönem şiirinin başlıca temalarıdır.
6. Anlatım. çoğunlukla anlaşılır ve sanat kaygısından uzaktır.
7. Hikaye ve romanda konular gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmıştır.
8. Hikaye ve romanda köy insanı ve sorunları iş ve işçi hayatı, orta sınıf insanların yaşa¬yışları batılılaşma Türk tarihi, psikolojik konular ele alınmıştır.
9. Sahne dili ve tiyatro tekniği belli bir olgunluğa ulaşmıştır.
1O. Tiyatroda köy ve şehir hayatı, dar gelirli insanların ailevi sorunları ile Osmanlı tarihi iş¬lenen başlıca konular olmuştur.

SİİR
1940'tan önce yaygınlaşan memleket şiiri anlayışı, bu dönemde Ahmet Muhip Dranas, Zeki Ömer Defne, Cahit Külebi vb. şairlerce sürdürülür. Halit Fahri Ozansoy, Arif Nihat Asya, Cahit Külebi gibi şairler, tarihi ve destansı şiirler yazarlar.
Bu dönemde eski şiir geleneğine karşı çıkıldı. Şiiri şekil ve içerik yönünden kısıtlayan kurallar tümüyle reddedildi. Şiirin oluşumunda özgürlüğün vazgeçilmezliği savunuldu.
1940'lı yılların ilk önemli şiir hareketi, "Garip" adıyla da bilinen "Birinci Yeni" hareketidir. Bu akımın öncülüğünü Orhan V eli Kanık yapar. 1941 yılında Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday "Garip" adıyla ortak bir şiir kitabı yayımlarlar. Bu kitapta şiir anla¬yışları da yer alıyordu. Kitabın ön sözünde belirlenen ilkeler genel olarak şunlardır:
i. Şiir için ölçü ve uyak gerekli değildir. Ahenk, ölçü ve uyak dışında da sağlanabilir.
2. Her türlü edebi sanat şiire zarar verir.
3. Ayrı bir şiir diline gerek yoktur. Şairanelikten uzaklaşılmalıdır. Günlük konuşulan dil ile de şiir yazılabilir.
4. Güncel yaşam şiirin konusu olmalıdır. Özel konular aramak yersizdir.
5. Şiir özgür olmalıdır. Özgürlüğü kısıtlayan, eski kurallar tümüyle dışlanmalıdır.
6. Şiirin yapısı temelden değişmelidir.
Kendilerinin belirlediği bu ilkelerden zamanla vazgeçen topluluk, 1950'de Orhan Veli'nin ölümüyle dağılır. Garip hareketinin en önemli özelliği, toplumda geniş bir kesimi şiir yazmaya yönlendirmesidir. Ancak bunların büyük çoğunluğu şair olmayı hak edecek nitelikte eserler ve¬rememişlerdir.

Garip Hareketi
Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat. 1941 yılında başlattıkları sanat akımına Garip Hareketi adını verdiler. Daha önceleri Varlık dergisinde yayınladıkları ölçüsüz ve uyaksız şiirlerini Garip adlı bir kitapta toplayan bu üç arkadaşın başlattığı akım, aynı zamanda yayınladıkları kitabın adı ile anıldı.
Orhan Veli'nin çıkardığı "Yaprak" adlı dergisi, ilk, sayısında amacını, 
"Edebiyat verir yalın söz alırız / Şarkı verir türkü alırız / Tek ses verir, çok ses alırız / Lisan verir dil alırız / Teşbih verir pergel alırız / Meta verir, fizik alırız / Salon verir sokak alırız" biçimindeki ilginç bir sunuş yazısı ile bildirmiştir.
"Edebiyat tarihinde pek çok şekil değişiklikleri olmuş, yeni şekil, her defasında, küçük garipsemelerden sonra kolayca kabul edilmiştir. Güç kabul edilecek değişiklik, zevke ait olandır. (...) Yeni bir zevke ancak yeni yollarla, yeni vasıtalarla varılır. Birtakım nazariyelerin söylediklerini bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiçbir yeni, hiçbir şairâne hamle yoktur. Yapıyı temelinden değiştir¬melidir. Biz senelerden beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onlar tayin etmiş, onlara şekil vermiş edebiyatların, o sıkıcı, o bunaltıcı tesirinden kurtulabilmek için, o edebiyatların bize öğretmiş olduğu her şeyi atmak mecburiyetindeyiz. "
Genelleşerek 1940'lardaki Türk şiirinin özellikleri durumuna gelen Garipçiler'in ilkeleri şöyle özetlenebilir:
- Ölçü, uyak gibi biçimsel kalıpları kırmak ve gelenekten kopmak,
- Süslü, söz oyunlarına dayalı bir dil yerine yalın bir dili yeğlemek,
- Şiirsel söyleyişte konuşma dilinin doğallığından yararlanmak,
- Günlük hayatın, küçük adamın sorunlarını dile getirmek,
- Yaşama sevincini ve yaşama hakkını işlemek,
- Espriden, şaşırtmadan yararlanmak,
1945 yılı sonrası gerek Melih Cevdet gerekse Oktay Rıfat'ın, şiiri ayrı bir çizgide sürdürmeleri sonucu Garip Hareketi Orhan Veli'ye bağlanmıştır.

Hisarcılar
Birinci Yeni hareketine tepki olarak ortaya çıkan ve 1950'de yayın hayatına başlayan Hisar dergisi etrafında toplanan şair ve yazarlardan oluşan bir topluluktur. Geleneksel edebiyatı savunan bu topluluk, milli değerlere bağlılıklarıyla kendilerinden söz ettirmişlerdir. Bu topluluk içinde yer alan belli başlı sanatçılar; Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Gültekin Samanoğlu. Nüzhet Erman, Feyzi Halıcı, Yavuz Bülent Bakiler, Coşkun Ertepınar, M, Necati Karaer'dir. Bütün bu sanatçıların ortak görüşlerini şöyle sıralayabiliriz: "Her alanda batı taklitçiliğine karşı çıkılmalı, gelenekler tümüyle reddedilmemeli, sanat siyasetin aleti olmamalı, dildeki kargaşa giderilmelidir." Bir ara yayın hayatına ara verip tekrar çıkmaya başlayan Hisar dergisi ı 980'de yayın hayatına son vermiştir. Bu topluluğa sonraki dönemlerde katılan önemli isimlerden bazıları; Yavuz Bülent Bakiler, Emine Işınsu ve Yahya Akengin'dir.

Şiirde İkinci Yeni Hareketi
Dünya görüşleri, yetişme biçimleri ve ortamları, esin kaynakları birbirinden ayrı olan şairler, şiirdeki ortak anlayışlarına göre "İkinci Yeni" adıyla tanınırlar. Bunlar şiirde: zor anlaşılmayı, anlamda kapalılığı, somut yerine soyutu tercih ederler. Serbest şiiri savunan bu şairlerin amacı şiirde değişimi sağlamaktır. Gerçeküstücü (sürrealizm) bir anlayışla, bilinç altına yönelirler. Bol bol semboller kullanarak, serbest çağrışımlara önem verirler. Sezgiye dayanan şiiri savunan ikinci Yeni hareketinin etkisi 1965'ten sonra hızla azalır. "Yeditepe" dergisinde şiirlerini yayımlayan İlhan Berk, Cemal Süreyya, Edip Cansever, Turgut Uyar. Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer. Kemal Özer, Gülten Akın, Atao1 Behramoğlu, İsmet Özel bu hareketin başlıca şairleridir.
1960 öncesinde, kuramcılığını Muzaffer Erdost'un yaptığı, İkinci Yeni, Garip akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Hareketin sanat anlayışı ve ilkeleri Garip Hareketi'nin tam tersi bir noktadan yola çıkmıştır.
- Söyleyişteki rahatlığın yerine anlamca kapalılığı
- Somuttan soyuta geçişi
- Halk şiirinden özgün şiire geçişi
- Dize anlayışına, sözcüklerle oynamaya yönelişi benimsemişlerdir.
İkinci Yeniciler için biçim önemsenmiştir. Cemal Süreyya bu önemseyişi söyle açıklamıştır. "Biz, şiir salt biçimdir demiyoruz, belki en çok biçimdir. Biçimin beklenebilir değişmelerini anlıyoruz. Biçimi önemsiyoruz. Bunu da gerekli buluyoruz." İkinci Yeni aklın mantıksal işleyişine sırt çeviren gerçeküstü bir anlayış özelliğindedir. Gerçi Garipçiler'in çıkışı gerçeküstücülük izlenimini taşır ama İkinci Yeniciler gerçeküstücülüğü daha bilinçli be¬nimsemişlerdir. Çağrışımlarla zenginleşen imgeciliklerini düş-fantezi ve alay öğeleriyle ustaca değerlendirmiş: "düzyazı" tarzı ile şiirsel anlatım gerçekleştirmişlerdir.
İmge: sözcüklerin, kişinin belleğinde çağrıştırdığı ve düşünde. belleğinde canlandırdığı şeydir.
Fantezi: Hayal ürünü olan değişik istemler, değişik şeyler... 
Gerçeküstücülük: Sanat eserinin. akıl ve bellek denetimi dışında oluşturulması gerektiğini ileri süren felsefe (sürrealizm akımı)

Toplumcu Gerçekçiler
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmemiştir. Ancak savaş toplum yaşayışını büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun yanı sıra dergilerin yaygınlaşması, dolayısıyla toplumcu düşünüşün kitlelerle buluşması, Garip Hareketi dışında yeni bir şiirin gelişmesine yol açmıştır: Toplumsal Gerçekçilik...
Rıfat Ilgaz Cahit Irgat Enver Gökçe Ömer Faruk Toprak, Atilla ilhan A. Kadir Ahmet Arif Mehmed Kemal, Arif Damar gibi şairlerden oluşan Toplumsal Gerçekçiler'den Rıfat Ilgaz, şiirde kural tanımazlıkla Orhan Veli'den daha ileriye gitmiş; şiirin sınırlarında dolaşmıştır. Ayrıca halkın beğenisini arayıp bulma konusunda önemli çabaları olmuştur. Enver Gökçe değişik bir kültür ortamından gelmiş: 1940 sonrasında halk şiirinden, halk söyleyişlerinden yararlanarak ortaya özgün bir şiir koymuştur.
Garip ve ikinci Yeni hareketinin şiiri yozlaştırdığını söyleyen Atilla İlhan toplumsal gerçekçi bir şair olarak anılmakla birlikte, dönemin şiir anlayışından farklı bir noktadan yola çıkmıştır. Destansı deyişlerden gerçeküstücülüğe kadar değişik temaları işlemekten çekinmemiştir. Toplumsal gerçekçi bir şair olmasına karşın lirizmi çok rahatça kullanabilmiştir. Atilla İlhan şiire ge¬rek öz gerekse biçim yönünden yeni bir soluk getirmiştir.
Ahmet Arif Hasretinden Prangalar Eskittim adlı kitabında topladığı şiirleri ile. alışılmışın ötesinde coşkulu. gür bir sesin yankılandığı yeni bir duyarlığı yakalamış; kitabı, yayımlandığı yıllarda büyük bir yankı uyandırmıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı bu dönemde. kendi yalnızlığı içinde. iç dünyasını ve ölüm korkusunu işledi. Güncel yaşamı. eski şiir anlayışıyla ve sembollerle zenginleştirerek işleyen bir diğer şairimiz ele Rehcet Kemal Çağlar'dır.
Yeniliğin Değişik Boyutları
Türk şiirindeki gelişmeleri incelerken. topluluklar ve hareketler dışında kalan ve bireysel yenilik çabası göstermiş şairleri göz ardı edemeyiz. Bu şairlerin Türk şiirine yadsınamaz katkıları olmuştur.
Bireysel yenilikçi şairlerden bazıları: Fazıl Hüsnü Dağlarca Cahit Külebi Bedri Rahmi Eyüboğlu İlhan Berk, Behçet Necatigil, Sabahattin Kudret Aksal, Özdemir Asaf, Necati Cumalı, Ceyhun Atuf Kansu tek tek ele alındığında, kendilerine özgü bir söyleyişe ulaştıkları görülen bu şairlerin ortak özellikleri, serbest şiire bağlanmalarıdır. Sonraki yıllarda değişik aşamalardan geçerek olgunlaşan şiirleri ile Türk şiirine çok seslilik kazandırmışlardır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca sürekli kendini aşmaya çalışarak bireysellikten toplumsallığa, ulusaldan evrensele uzanan bir çizgide, özü ve söyleyiş sağlamlığı ile özgün bir şiir tarzı geliştirmiştir.
"Kardaş senin dediklerin yok Halay çeki/en toprak bu toprak değil, / Çık hele Anadolu'ya / Kamyonlarla gel kağnılarla gel gayrı. / O kadar uzak değil." dizeleri ile başlayan Kızılırmak Kıyıları adlı şiiri ile Anadolu gerçeğini gözler önüne sermiş, İstanbul dışına çıkamadıkları halde Anadolu'yu anlatmaya çalışan düş gezginlerini uyarmayı bir yükümlülük olarak görmüştür.
Cahit Külebi, Türk şiirinde halk şiiri geleneğinden yola çıkmış, gününün geçerli akımlarına bağlanmadan, kendisinin olan bir şiiri geliştirmiştir. İlk şiirlerini Nazmi Cahit adı ile yayımlayan şair. akıcı bir söyleyişe dayanan ve halk şiirinden beslenen, Anadolu insanının yaşamını ve doğa ile ilişkilerini dile getiren şiirler yazmıştır. Şair. halk türkülerinden, ağıtlardan beslenen özgün şiirleriyle Toplumsal Gerçekçiler'in önemli şairleri arasında hak ettiği yerini almıştır.
"Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde / Ne sevdayla dolup taşar gönüller / Bir rüzgar eser ki bıçak gibi / El ayak şişer / Sivas yollarında geceleri / Ağır ağır kağnılar gider" dizelerini içeren Sivas Yollarında adlı şiirinde Anadolu'yu ve Anadolu insanının içinde bulunduğu koşulları gerçekçi bir biçimde sergilemiştir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, yenilikçi akım içinde halk şiirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir şiir geliştirmiştir.
"Karadutum, çatalkaram, çingenem, / Nar tanem, nur tanem, bir tanem, / Ağaç isem dalımsın salkım saçak, / Petek isem halimsin, oğulum, / Günahımsın, vebalimsin. / Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan, / Yoluna bin can koyduğum / Gök/e ararken yerde bulduğum / Karadutum, çatal karam, çingenem / Daha nem olacaktın bir tanem" dizelerinde şairane yaşama sevincini ve aynı zamanda ressam olarak bir resim özelliği yansıtmıştır.
Ceyhun Atuf Kansu başlangıçta doğrudan halk şiirinden yola çıkmış; daha sonra halk kaynağından kopmadan yeni bir şiirin olanaklarını değerlendirmiştir. Toplumsal yönü ağır basan şair, bağımsızlık teması çevresinde ulusaldan evrensele doğru bir şiir açılımı gerçekleştirmiştir.

ÖYKÜ - ROMAN
1960'a gelinirken eski ve yeni kuşaktan Reşat Enis, Orhan Hançerlioğlu, Samim Karagöz, Necati Cumalı, İlhan Tarus, Kemal Bilbaşar, Talip Apaydın, Sunullah Arısoy, Fakir Baykurt gibi sanatçılar, öykülerinde olduğu gibi romanlarında da köyü konu alan zengin bir edebiyat oluşturmuşlardır. Yaşar Kemal, destansı bir anlatım tarzı geliştirecek bu kuşağa güç verirken, Kemal Tahir ve (I 964 sonrasında) Tarık Buğra gibi yazarlar. "Kurtuluş Yılları"nı ve Cumhuriyet'in mütareke dönemini konu alan tarihi romanları ile Türk edebiyatına farklı bir soluk kazandırmışlardır.
Köy romanı olarak anılan bu dönemin yapıtlarında kalıplaşmış bir tiplemeye gidilmesi, kimi romanlarda bölgesel konuşma özelliklerine yer verilmesi, anlatım dili olarak yanlış bulunmuş ve eleştirilmiştir. Nitekim 1960'tan sonra düşünsel ortamın gelişmesine bağlı olarak edebiyatta gerçekçilik daha bilinçli bir bakış açısıyla kavranmış; birikimler istenilen düzeyde değerlendirilmiştir.
1940'tan sonra şiirde olduğu gibi roman ve hikayede de bir canlılık. hareketlilik gözlenir. Türkiye'nin sanayi1eşmesi, çok partili sisteme geçiş ve şehirleşme, 1940'tan önce de var olan "toplumsal gerçekçilik" akımını daha da yaygınlaştırmıştır. Anadolu'da yetişen yazarlar, içinden çıktıkları ortamı ideolojik modellerine uygun bir anlayışla roman ve hikayelerinde anlatmışlardır.
1940'tan 1960'lara kadar devam eden bu dönemde, önceki dönemden gelen yazarların ya¬nında, yeni yazarlar da görülür. Hikaye sahasında Sait Faik, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal, Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi vb önceki dönemden gelen yazarlardır. Bunlar daha çok bireye ağırlık verirler. Klasik hikaye türünde eser verenlerin yanında, farklı anlayışa sahip olanlar da vardır. Bunlar, daha çok "olay" yerine "durum"u ele alırlar. "Serim, düğüm, çözüm" sırasına çoğunlukla uymazlar. Bunlar: Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Akbal, Haldun Taner, Naim Tirali, Tarık Buğra, Nezihe Meriç, Tahsin Yücel vb gibi hikayecilerdir.
Aynı dönemde, Sabahattin Ali çizgisine yakın olanlar da şunlardır: Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Kemal Tahir, Kemal Bilbaşar, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Necati Cumalı, Tarık Dursun K., Fakir Baykurt vb. Bunlar da bireyi ihmal etmeden topluma yönelirler. Eserlerinde toplum gerçeklerini, halkın sorunlarını işlemeye çalışırlar. Klasik hikaye türüne bağlı olan bu yazarlar gerçekçilik akımına bağlıdırlar.
Bu dönemde yazarlarımız, hikayeciliğimizi konu, tema ve içerik yönünden zenginleştirirler. Dil ve anlatım yönünden de geliştirirler.
Hikayede olduğu gibi romanda da 1940 öncesi yazarları 1940 sonrasında da eserler vermeye devam ettiler. Bunlar; Memduh Şevket Esendal, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Peyami Safa, Sabahattin Ali vb. isimlerdir.
1940-1950 yılları arasında, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Abdülhak Şinasi Hisar, Samim Kocagöz, Reşat Enis, Kemal Bilbaşar vb. yazarlar isimlerini duyurdular.
Romanımızda canlılık, 1950'den sonra ortaya çıkan yazarlarla sağlanır. Bu dönemde; Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tank Buğra, İlhan Torun, Rıfat I1gaz, Aziz Nesin, Oktay Akbal, Yaşar Kemal, Necati Cumalı, Orhan Hançerlioğlu, Hasan izzettin Dinamo, Tarık Dursun K., Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Nezihe Meriç vb. yazarlar sosyal konular üzerinde durdular.
Orhan Kemal, hikaye ve romanlarında daha çok fabrika işçileri ile İstanbul'un kenar semtle¬rindeki insanları ele aldı.
Kemal Tahir de köyü anlatan romanlarının yanı sıra, yakın ve uzak tarihimize yöneldi.
Peyami Safa, eserlerinde psikolojik sıkıntıları olan insanları ele alarak, sosyal değişimlerin kişiye yansımasını işledi.
Ahmet Hamdi Tanpınar, geçmiş ile bugün arasında bir köprü kurarak güzellikleri yakala¬maya çalıştı.
Yaşar Kemal, Çukurova insanlarının sorunlarını, Fakir Baykurt Ege Bölgesi köylerini, Talip Apaydın yine köyü ve köylüyü ele alan eserler verdiler. Nihai Atsız, Tarık Buğra gibi yazarlar da ülke sorunlarının çözümünü milli değerlere sahip çıkmakta aradılar. Ayrıca milli değerlere ve islami görüşe bağlı kalarak çözüm arayanlar da vardır. Bunlar; M. Necati Sepetçioğlu, Tarık Buğra, Sevinç Çokum, Emine Işınsu, Mustafa Kutlu, Hekimoğlu İsmail vb. yazarlardır.
1950'den sonraki roman ve hikayelerimizde köy enstitülü yazarların izleri açıkça görülür. Anadolu'yu bütün yönleriyle iyi bilen bu yazarlarımız Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Yusuf Ziya Bahadınlı vb gibi isimlerdir.
Son dönemlerde, Vüsat O. Bener, Nezihe Meriç, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Onat Kutlar vb. bilinç altına inmeye çalışarak modern hikaye örnekleri verirler. Leyla Erbil. Demirtaş Ceyhun yine bu dönemin önemli hikaye ve romancılarıdır. Son yıllarda Firuzan, Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Pınar Kür, Adalet Ağaoğlu, Duygu Asena vb. yazarlar kadın sorunlarının yanı sıra sosyal sorunlara da değinirler. Selim ileri, Latife Tekin, inci Aral, Orhan Pamuk vb. de son yıllarda öne çıkan isimlerdir.
Topluma ve bireye yönelmiş roman ve hikayeleri net olarak birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü roman ve hikayede çeşitli yönelişlerin unsurları bir arada bulunmaktadır. Yaptığımız sınıflandırmalar ağır basan yönelişleri esasına dayandırılmıştır.

Öykü ve Romanda Gerçekçi Arayışlar
1940 sonrası Türk edebiyatında öykü ve roman gerçekçiliğin yorumlarına bağlı olarak gelişmiştir. Gerçekçilik, yazarların farklı anlayışlarıyla zenginleşen bir süreç başlatmıştır.
Dönemin öykü ve roman anlayışında gerçekçilik egemendir. Kimi yazarlar kentteki küçük adamın günlük yaşamını, buna bağlı olarak bireyin iç dünyasını irdelerken; kimi yazarlar da köy ve kasaba insanlarının sorunlarını gerçekçi bir tutumla ele almıştır. Ayrıca bu dönemde gerçekçiliği farklı biçimde yorumlayan, bireysel gerçeği yakalamaya çalışan öykücüler ve romancılar -genel olarak¬ eserlerine benimsedikleri dünya görüşlerini de katarak, sanatı "toplumu bilinçlendirmede" bir araç olarak kullanmışlardır.
1950-1960 yılları arasında adlarını duyuran Vüsat O. Bener, Nezihe Meriç, Ferit Edgü, Onat Kutlar, Adnan Özyalçıner, Yusuf Atılgan, Leyla Erbil, Demir Özlü, Erdal Öz Bilge Karasu gibi öykücülerin, köy edebiyatı gerçekçiliğine tepki olarak yeni bir öykü anlayış, geliştirmişlerdir. Amaçları, gerçekçiliğin yeni bir yorum gerektirdiğidir. Küçük adamın serüvenine dayalı, öykücülüğü kısır bir anlayış olarak görmüş; olay anlatımına dayalı, tek kişinin yansıtıldığı yüzeysel gerçekliğin aşılmasını savunmuşlardır. Bu kuşak dış gözlemler yerine iç gözlemlerin geçtiği, olayların değil durumların irdelendiği bir öykü anlayışına yönelmişlerdir. Sonuç olarak bu anlayışın öykülerinde "bunalım, tedirginlik, yalnızlık" gibi temalar egemen olmuştur Bireysel açmazların, duyarlıkların işlendiği yeni bir öykü tarz, gelişmiş, biçim kaygısının öne çıktığı bir akım ortaya çıkmıştır.

Dönemin Öykücüleri
Sabahattin Ali: Toplumsal gerçekçilerin öncülerinden olan yazar, gözleme dayalı, toplumsal bozuklukları, Anadolu yaşamında ezilen insanların acılarını ve eşitsizlikleri işlemiştir.
Sait Faik'in öyküleri öncelikle konuları bakımından dört kümede toplanabilir. Çocukluk anıları ve Adapazarı-Bursa gözlemleri, Fransa yılları, İstanbul'un kenar semtleri ve yoksul insanlar, Adalar'da geçen günler ve balıkçılar...
İlk öykülerinde gözlemci bir gerçekçilik görülür. Daha sonra, toplumsal sorunlardan çok aydın bireyin küçük dünyasına yönelmiştir. Alışılmış öykü yapısını kırarak olayın gelişimini değil, olayın içindeki insanın durumunu yansıtmıştır. Son öykülerinde de anlık bir duyguyu. bir görüntüyü, bir izlenimi öyküye dönüştüren bir ustalığa ulaşmıştır.
Haldun Taner. büyük kentin çeşitli kesimlerinden seçtiği değişik tipleri, davranış tutarsızlıklarını, çelişkileri gerçekçi ve alaysı, vergici bir anlatımla sergilemiştir.
Oktay Akbal, değişik bir öykü anlayışı geliştirmiştir. Toplumsal bir bunalım olan savaş yıllarının umutsuz, yılgın, tedirgin, korkulu orta sınıf insanını işlemiştir.
Tarık Buğra-Samet Ağaoğlu: Her iki yazarımız. 1940 sonrası Türk öykücülüğünde bireyin iç dünyasını irdelemeye yönelen öyküleriyle tanınmışlardır. Her ikisinin ortak yanı, bireyci bir tavrı benimsememiş olmalarıdır.
Edebiyat yaşamına romanlarıyla girmiş olan Tarık Buğra, 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinin açtığı bir öykü yarışmasında Oğlumuz adlı yapıtıyla ikincilik kazanınca öyküde ünlendi. Öykülerinde dış olayların, dış görünüşlerin ötesinde, kişilerin iç dünyasına yönelerek "dış"ın gerisindeki "iç"i vermeye çalışan çözümleyici bir tarzı benimsemiştir.
Halikarnas Balıkçısı: Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan yazar, Bodrum (Halikarnas) da bulunduğu yıllarda yazdığı öykülerinin konularını deniz ve deniz insanları oluşturdu. Savruk ama coşkun, yer yer şiirsel. destansı bir anlatım geliştirdi.
Samim Karagöz, ilk öykülerinde köy ve kasaba insanlarının dünyasını, sorunlarını, gözleme dayalı bir gerçekçilikle yansıtmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar: Gerek öykülerinde gerekse romanlarında psikolojik anları, bilinçaltı izlenimleri yansıtan, derin ruh çözümleyiciliğine dayalı bir anlatım tarzı benimsemiştir.
Kemal Bilbaşar, ürünlerinde 2. Dünya Savaşı'nın yarattığı bunalımların etki alanına giren orta tabaka insanını ele almıştır. Öykülerinde olaylarla kişiler arasında doğal bir bağlantı kurmuş; bazı öykülerinde "yöresel ağızlar"ı kullanmaya özen göstermiştir.
Memduh Şevket Esendal, ilk öyküsünden son öyküsüne kadar, kendi çağının öykü anlayışından büsbütün ayrı bir yol izlemiştir. Öykülerini günlük yaşayışın en yalın, en silik olayları ve kişileri üzerinde kurmuştur. Öykülerinde olağanüstü olay ve gerilim yoktur. Yazar, sergilemek istediği durumun inceliklerini ortaya koyarken, ince bir yergiye başvurabildiği gibi olay kahramanlarının belirgin özelliklerini, çarpıcı yanlarını öykünün havası içinde vermeye çalışmıştır.
Necati Cumalı, Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Talip Apaydın gibi -daha çok¬ romancılığa yönelen yazarlar, gerek öykülerinde gerekse romanlarında Anadolu gerçekliğini ve köy sorunlarını İşlemişlerdir. Ayrıca hem şairliği, hem oyun yazarlığı hem de öykü ve romancılığı ile bilinen Necati Cumalı çok yönlü bir sanatçı olarak bilinmektedir.
Yaşar Kemal: Eşkıyalık olgusunu işlediği İnce Memed (1955) romanı ile ününü yaygınlaştırmış bir yazardır. Ortadirek (1960) adlı romanı ile Çukurova'ya yönelen yazar, daha sonraki eserlerinde bu yönelişini sürdürmüştür. Eserlerinde Çukurova'daki toplumsal çelişkileri ve çatışmaları, bunların insan dünyasına yansıyışlarını anlatmıştır. Yazarın anılması gereken diğer romanlar şunlardır: Ağrıdağı Efsanesi. Binboğalar Efsanesi. Demireller Çarşısı Cinayeti. Yılanı Öldürseler...
Fakir Baykurt: Yılanların Öcü (1959) adlı romanıyla adını duyurdu. Bu eserin devamı olarak lrazca'nın Dirliği. Kara Ahmet Destanı, Kaplumbağalar ve Tırpan adlı romanlarıyla ününü yaygınlaştırdı.
Tarık Buğra: 1965 yılından başlamak üzere Küçük Ağa (1965), Küçük Ağa Ankara'da (1966). romanlarıyla Kurtuluş Savaşı'nı işlemiştir. Daha sonraki yıllarda yazdığı Firavun İmam, Dönemeç ve Osmancık adlı romanları ile "dönemin romanı" anlayışını sürdürmüştür.

TİYATRO
Diğer edebi türlerde görüldüğü gibi tiyatroda da 1940 sonrası önemli bir atılım yaşanır. Atatürk inkılaplarıyla, toplumumuzda yaşanan hızlı değişiklik ve gelişme tiyatroya da yansır.
Son dönem Türk tiyatrosunu üç bölüme ayırarak inceliyoruz. Buna göre:
1940-1950 arasında tiyatroda toplumun değişen değer yargıları ön plandadır. Toplumdaki değişimler. sıkıntılar küçük memur ve emeklinin, esnafın geçim sıkıntısı eserlerinin konusudur. Bu dönemde çıkarcılık ve para yeni değer yargısı olmaya başlar. Oyunlarda ekonomik, kültürel durumlar ele alınmış, halkın görüş açısı ile aydının yorumuna yer verilmiştir.
İsmayil Hakkı Baltacıoğlu. Necip Fazıl Kısakürek, İlhan Tarus, Vedat Nedim Tör, Sedat Simavi. Selahattin Batu. Cahit Uçuk, Halide Edip Adıvar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Cevat Fehmi Başkut, Necati Cumalı vb. bu dönemin belli başlı yazarlarıdır.
1950- 1960 arasında yeni yazarlar yetişmiştir. Daha önce yazmaya başlayanlardan bazıları da ön plana çıkıp adlarını duyururlar. Yeni konular ve temalar işlenmeye başlanır. Ekonomik durum ile ahlak ilişkisi, sarsılan değer yargıları, orta sınıf halkın sıkıntıları, aydınların toplumdan kopukluğu bu dönem oyunlarının başlıca temalarıdır. Değerlerin değişimi çeşitli açılardan ele alınır. Bazıları eski değerlerde değişim yapılmasından yanadır. Eski değerle>re sahip çıkanlar ise batı hayranlığını züppelik ve kaynağımıza yabancılaşma olarak değerlendirirler. Bu dönemde eser veren yazarlar şunlardır Nazım Kurşunlu, Mahmut Yesari,Haldun Taner, Cevat Fehmi Başkut, Reşat Nuri Güntekin, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Orhan Asena. Refik Erduran, Selahattin Batu, Necati Cumalı, Aziz Nesin.Ahmet Kutsi Tecer vb.
1960 sonrasında oyunlar tema olarak çeşitlilik kazanır ve zenginleşir. Köy ve kasabalara ilgi artmış, halkın sorunları dile getirilmeye başlanmıştır. Yazarlar, ekonomik düzensizlikleri sıkça sergilerler. Ekonomik ve ahlaksal sorunlar, çoğu kez birbirinin nedeni olarak görülür. Sorunların nedenini kültürel yetersizlikle açıklamaya çalışanlar da vardır. Bu yetersizlik aydınların sorumsuzluğu ve halkın bilinçsizliğidir. Bilinçsizlik de kalkınmayı engelleyen bir ortamı yaratır.
Tiyatro yazarlarımız, bu dönemde sadece sorunları ortaya koymakla kalmaz, zaman zaman bunların çözüm yollarını da önerirler. Yeni toplumsal ülküler.ekonomik çözümler savunulur. Halkın bilinçlenmesi, aydınların sorumluluklarının bilincine varması, bütün dengesizliklerin ve bozulmuşluğun çözümü için önemlidir.
1960 ve sonrasında eser veren yazarlardan bazıları şunlardır: Orhan Asena, Refik Erduran, Güngör Dilmen Kalyoncu, Oktay Rıfat. Cahit Atay. Necati Cumalı, Suat Tazer, Recep Bilginer, Sabahattin Engin, Adalet Ağaoğlu, Çetin Altan, Turgut Özakman, Cevat Fehmi Başkut Melih Cevdet Anday Turan Oflazoğlu. Mustafa Necati Sepetçioğlu, Rıfat Ilgaz, Orhan Murat Arıburnu, Haldun Taner, Bekir Büyükarkın. Necip Fazıl Kısakürek, Aziz Nesin, Vasıf Öngören vb.

EDEBİYAT TARİHİ
Edebiyat tarihi. edebi eserleri. şair ve yazarları dönemleriyle birlikte nesne olarak inceleyen bilim dalıdır.
Bizim ilk edebiyat tarihlerimiz tezkirelerdir. Edebiyat tarihi alanındaki çalışmalar Tanzimat'tan sonra başlar. Ancak uzun süre yeterli güce erişemez. Bunun nedeni belli bir yönteme dayanmayışı ve nesnel bir bakış açısının olmayışıdır. Bu anlayış edebiyat tarihi çalışmalarının derlemeci ders kitabı biçiminde benimsenmesine yol açmıştır. Fuat Köprülü'ye gelinceye kadar yöntemli bir edebiyat tarihi çalışmasından söz etmek güçtür. Mehmet Fuat Köprülü. i 923 yılında batıdaki edebiyat tarihi çalışmalarını değerlendirerek yöntemi belirler. Böylece Fuat Köprülü'nün "Türk Edebiyatı Tarihi" bu anlamda yazılmış ilk eser olarak kabul edilmektedir. Yazarın diğer eserleri de günümüzde kaynak olarak kullanılmaktadır.
Nihat Sami Banarlı. Ahmet Hamdi Tanpınar, Agah Sırrı Levend. Vasfı Mahir Kocatürk. Mustafa Nihat Ozon. Pertev Naili Boratav, Kenan Akyüz. Cevdet Kudret. Rauf Mutluay... tanınmış edebiyat tarihçilerimizdir.

ANI
Anı. yaşanılan olayların insan belleğinde bıraktığı izlerin anlatıldığı yazılardır. Anı, diğer edebi türleri (şiir, hikaye, roman, oyun...) besleyen bir yaşantı birikimi, hem de kendine özgü ku¬ralları olan bir yazı türüdür. Anı yazan kişi, kendi yaşantısını, geçmişi, geçmişte tanık olduğu ya da duyduğu olayları anlatır Anı, geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar. Ancak anı tarih gibi bilimsel yöntemlerden yararlanma yoluna gitmez. Anı türünde yazanlar, kendi yaşantılarında yoğunlaşmazlar. Kendi yaşantılarından kesitler alsalar bile bunu tarihsel dönemi anlatabilmek için yaparlar.
Anı, otobiyografi ve günlük türleri özellikleri bakımından birbirine yakındır Günlük, aynı günde sıcağı sıcağına yazılır. Otobiyografi ve anı sonradan yazılabilir. Anı sonradan yazıldığı için yazar, başka eserlerden faydalanır. Tanınmış bilim, sanat ve siyaset adamlarının anılan dönemlerine ışık tutması bakımından önem taşır. Bunlara tarihsel belge olarak bakılmaz Çünkü anı yazanlar olaylardan seçme yapabildikleri gibi olayları değiştirebilirler de
Anı türünün Türkçe'deki ilk örneği Orhun Yazıtları'dır. Bundan başka Babür Şahın Vekayi ve Babürname adlı eserlerini de sayabiliriz.
Edebiyatımızda anı türünde eser veren yazarlardan bazıları şunlardır: Ahmet Rasim, Halit Ziya UşaklıgiL Mehmet Rauf. Hüseyin Cahit Yalçın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Halide Edip Adıvar, Yusuf Ziya Ortaç, Ruşen Eşref Ünaydın, Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder